Cumhur ulemaya göre: Namazın farziyetini inkar eden kafir olur. Hz. Ali, Abdullah ibni Mübarek, Ahmed bin Hanbel, İshak ve bazı Şafii alimleri namaz kılmayanın kafir olduğu görüşüne gitmişlerdir. Ebu Hanife, Ehl-i kufe, müzeni ve bazı şafiler ise namaz kılmayanın kafir olmadığı ve öldürülmeyeceği görüşündedirler. Bu alimler, namaz kılıncaya kadar hapsedilip tazir cezasına çarptırılacağını söylemişlerdir.
Ancak farziyetine inanıp tembellikten dolayı kılmayanlar -nasıl ki günümüzde insanların çoğunun durumu da böyledir- tekfir edilmez. Şafii ve Malikilere göre bu durum fasıklık alametidir. Tembellikten dolayı namaz kılmayan tevbeye çağrılır, tevbe edip namaz kılmazsa hadden öldürülür. Tıpkı zina eden evliler gibi. Ancak taşlanarak değil de kılıçla öldürülürler.
HANEFİLERE GöRE: Tembellik yüzünden namazını terkeden kimse, namazı inkâr etmediği sürece dinden çıkmaz, ancak günahkâr, fasık olur. Kendisi bu konuda uyarılarak tevbeye çağrılır, kötü örnek olmaması için toplumdan tecrid edilir ve te'dib amacıyla dövülür. Ramazan orucunu terkeden kimse de bunun gibidir.
HANEFİLERİN DELİLİ: Abdullah İbni Mes'ud şöyle demiştir: Resullullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah'tan başka (ibadete layık) ilah bulunmadığına ve benim Allah'ın resulu olduğuna şehadet etmekte olan Müslüman bir kimsenin kanı helal olmaz, ancak şu üç şeyden biriyle helal olur: Maktülün hayatı karşılığında öldürülmesi, Zina edenin evli olması, İslam dininden çıkıp Müslüman cemaatini terk etmesi!" Bu hadisten hareketle, Ebu Hanife namazı terk edenin öldürülmesini caiz görmemiştir.
Hanefiler dışındaki mezhep imamlarına göre ise, namazını özürsüz olarak terkeden kimse, mürted'de olduğu gibi İslâm toplumuna karşı gelmiş sayılır ve tövbe etmezse en ağır şekilde cezalandırılır
Ubâde b. es-Sâmit'in naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: Kullarına farz kıldığı beş vakit namazı, küçümsemeden hakkını vererek, eksiksiz olarak kılan kimseyi, Allah Teâlâ cennetine sokmaya söz vermiştir. Fakat bu namazları yerine getirmeyenler için böyle bir sözü yoktur. Dilerse azap eder, dilerse bağışlar"
MALİKİ VE ŞAFİİLERE GöRE: Namazı terk eden bir kimse ya tembelliğinden, ya inkar ettiğinden veya hafife aldığından doalyı terk eder. Namazı, farziyetini inkar ederek ve hafife alarak terk eden bir kimse kafir olur. Hakimin onu tövbeye davet etmesi farzdır.Eğer tövbe edip namazı kılarsa bir mesele kalmaz, ancak tövbe etmezse; mürted olduğundan ötürü öldürülür. İrtidad nedeniyle öldürülen kişinin yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması ve Müslüman mezarlığına defnedilmesi caiz değildir. çünkü o kişi artık Müslümanlardan kabul edilmemektedir. Namazın farziyetine inandığı halde, tembellik nedeniyle namazı terk eden kimseyi hakimin, namazlarını kaza etmeye ve terk ettiğinden ötürü tövbeye davet etmesi gerekir. Eğer namazlarını kaza etmeye yanaşmazsa hadden kılıçla öldürülmesi gerekir. Fakat bu nedenle öldürülen bir kimse Müslüman kabul edilir, yıkanır, kefenlenir, defin ve miras hususunda Müslüman muamelesi yapılır.
MALİKİ VE ŞAFİİLERİN DELİLİ: "Tasdik etmedi, namaz da kılmadı. Ancak (Kur'an'ın ayetlerini) yalanladı, (amel etmekten) yüz çevirdi."
İbni ömer'den Hz. Resulullah'ın şöyle dediği rivayet olunur: "Ben Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet edinceye ve namazı kılıp zekatı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yapınca kanların ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak İslâm'ın hakkı hâriç artık ve hesapları da Allah'a aittir"
Ebû Hureyre (r.a)'ın naklettiği bir hadiste de şöyle buyurulur: "Kıyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceği şey farz namazdır. Eğer bu namazı tam olarak yerine getirmişse ne güzel. Aksi halde şöyle denilir: Bakın bakalım, bunun nafile namazı var mıdır?" Eğer nafile namazları varsa, farzların eksiği bu nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer farzlar için de aynı şeyler yapılır"
Misver İbnu Mahreme'nin anlattığına göre: "ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh)'ın hançerlendiği gece huzuruna girdi ve ömer'i sabah namazı için uyandırdı. ömer (radıyallahu anh): "Namazı terkedenin İslam'dan nasibi yoktur!" buyurdu. Sonra ömer, yarasından kan aktığı halde namaz kıldı."
İmam Mâlik'in anlattığına göre, Hz. ömer valilerine şöyle yazdı: "Nazarımda işlerinizin en ehemmiyetlisi namazdır. Kim onu (farz, vacib, sünnet ve vaktine riayetle) korur ve (tam zamanında kılmaya) devam ederse dînini korumuş olur. Kim de onu(n zamanını tehir suretiyle) zayi ederse, onun dışındakileri daha çok zayi eder."
Abdullah İbnu Şakik merhum anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashâb'ı ameller içerisinde sadece namazın terkinde küfür görürlerdi."
Hz. Peygamber (s.a.s)'de şöyle buyurmuştur: "Bilerek namazı terkeden kimseden Allah ve Resulunün zimmeti kalkar"
Enes İbn-i Malik (ra)'gelen din'de en son terk edilen amelin namaz olduğuna dair bir hadis rivayet edilmiştir. Bu hadis ise şudur: Nebi (sav) buyurdu ki: "Dininizden ilk terk edeceğiniz şey emanettir. En son da namazı terk edersiniz."
Maliki ve Şafiiler, bu hadislere göre, namaz kılmayan kişinin inkar etmedikçe kafir olmayacağına, ancak cezasının hadden ölüm olacağına hükmetmişlerdir.
HANBELİLERE GöRE: Namaz kılmayan kafirdir. Ve bundan dolayı öldürülür.
HANBELİLERİN DELİLİ: Yüce Allah'ın şu kavlidir: "Artık haram olan aylar (Zilhicce, Muharrem, Safer ve Rebiu'l-evvel) çıktığı zaman, artık "o müşrikleri nerede bulursanız öldürün" onları yakalayıp esir edin, onları hapsedin ve geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe ederler, namazı kılıp zekâtlarını" verirlerse, kendilerini serbest bırakın.Gerçekten, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." Bu ayete göre namazı kılmayan serbest bırakılma şartını yerine getirtmemiş olur. Dolayısıyla öldürülmesi mubah olarak kalır.
Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'in anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işitmiştir "Kişiyle şirk arasında namazın terki vardır." Tirmizi'nin metni şöyledir: "Küfürle iman arasında namazın terki vardır." Tirmizî ve Ebû Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Kulla küfür arasında namazın terki vardır." Hz. Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Benimle onlar (münafıklar) arasındaki ahid (antlaşma) namazdır. Kim onu terkederse küfre düşer." Bu hadsiler de namazı kılmamanın küfrü gerektiren hususlardan olduğuna delil teşkil etmektedir.
İmam Vehbe ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuhu, adlı eserinde dört mezhebin görüşlerini zikrettikten sonra şöyle der: "Bu konuda tercihe şayan görüş Hanefi mezhebinin görüşüdür." çünkü, kelime-i şehadet getirdikten sonra bir Müslüman'ın cehennemde ebedi olarak kalmayacağına dair kesin deliller vardır. Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyuruyor: "La ilahe illallah" deyip Allah'tan başka tapılanları inkar edenin malı ve kanı korunmuştur; dökülmesi ve alınması haramdır. Bu kimsenin hesabı Allah'a aittir."
Namaz kılmamanın hükmü böyle olunca bile bile ve özürsüz olarak onu kazaya bırakmanın da büyük bir günah olduğu unutulmamalıdır.
Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre; uyumak veya unutmak gibi bir özür sebebiyle namazını vaktinde kılamayan kişiye kaza etmek koşuluyla sorumluluk yoktur. Hadis-i şerifte; Kim uyuyarak veya unutmak suretiyle namazını kılmamış olursa, hatırladığında hemen kılsın " buyurulur. Ancak tembellik yüzünden namazı kılmayana öncelikle kaza ve vaktinde kılamadığından dolayı da Allah'a ayrıca tevbe ve istiğfar etmesi gereklidir. "Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar.' İbnu Abbas, bu ayeti tefsir ederken namazlarını ciddiye almazlar kısmını kazaya bırakırlar diye tefsir etmiştir.
Herhangi bir bahane ile namazı tehire, kazaya bırakmaktan son derece sakınmalıdır. çünkü bunun günahı pek büyüktür. İnsan gerek Rabbine ve gerek insanlara olan borçlarını bir an evvel ödemeye çalışmalıdır. Hayatın müddeti malum! Borçlarını ödemeden ahirete gidenlerin hallerine ne kadar acınsa azdır.
Namaz kelime-i tevhidden sonra dinin en mühim rüknüdür. Hiçbir surette terk edilmemesi gerekir. Cehalet ve gaflet sebebiyle terk edilirse fırsat bulunduğu anda kazası icabeder, geciktirilmez.
Şafii mezhebine göre kazası olan kimsenin sünnet olan namazlarla meşgul olması caiz değildir. çünkü yemek, uyku, ticaret, iş zamanı müstesna bütün zamanını kaza kılmaya vermek mecburiyetindedir. Fakat ne gariptir ki, Şafiiler bu fetvaya dayanarak ne kaza kılıyorlar, ne de vakit sünnetlerini.
Hanefi mezhebinde ise beş vakit namazın sünneti, duha, kuşluk, teheccüd ve teravih gibi hakkında varid olan sünnet namazlar, kaza olsa da kılınacaktır.
Doğu ve güney illerimizde Şafii mezhebinden olan kardeşlerimizin bir kısmı zimmetinde kaza bulunduğu gerekçesiyle haklı olarak sünnet kılmaz. Amma bunun yanında kazasını eda etmez. Halbuki hazır olan namazı kazaya bırakmak haram olduğu gibi kazaya kalmış namazı fırsat bulunduğunda kazası için gayret gösterilmemesi de haramdır.
Kaza namazlarıyla meşgul olmak, nafile namazları ile meşgul olmaktan daha önemlidir. Ancak revatib dediğimiz beş vakit namazın sünnetleri yerine kazaya niyet etmek daha iyi değildir. Bilakis bu sünnetlere niyet edilmesi daha iyidir. çünkü namazları kazaya bırakmış bir kimseye prim olarak bir de sünnetleri kılmama imtiyazı tanınmış değildir. Böyle bir günahı işleyen kimsenin fazla ibadette bulunarak (avf-i ilahiye iltica etmesi icab ederken, hakkında Hz. Peygamberin şefaatine vesile olacak bir kısım mübarek sünnetleri terk etmesi nasıl uygun olur? Hem farz namazları kazaya bırakmak, hem de kaza kılıyorum diye sünnetlerden vazgeçmek iki kat kusur olmaz mı? Hem sünnetleri hem de kaza namazlarını kılmaya müsait vakit bulamadıklarını iddia edenler bulunursa, bunlara insafa gelin deriz. Beyhude yere en kıymetli vakitlerini zayi eden insanlar, bilmem böyle bir iddiaya ne yüzle cüret edebilirler?
(et-Tac, 1/140; el-Mufassal C.1 Babus-Salat, Hukmu Tariki Salat-il Mefrudati)
(ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, 1 / 505)
(İbn Abidîn, Reddül-Muhtâr, Mısır, t.y., I, 326; eş-Şürünbülâlî, Merâkıl-Felâh, Mısır 1315, s. 60; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletuh, Dimaşk 1985, I, 503).
(Buhari, Kitabud-Diyet, Bab 5/17; Müslüm Kitabud-Diyet Bab 25/1)
(Mehmet Sofuoğlu Sahihi Müslim ve tercemesi, 5/261)
(İbn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid, Mısır t.y., I, 87; eş-Şirâzî, el-Muhezzeb, el-Nalebî tab'ı, I, 51; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire t.y., II, 442-447; ez-Zühaylî, a.g.e., I.503, 504; Krş. et-Tevbe, 9/5; Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26).
(Ebû Dâvûd, Vitr, 2; Nesâî, Salât, 6; Dârimî, Salât, 208; Mâlik, Muvatta', Salâtül-Leyl, 14).
(Büyük Şafii fıkhı 1/127-128)
(Kıyamet,31-32)
(Buhârî, , Kitâbu's- Salât,28/44)
(Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvûd, Salât, 145; Nesaî, Salât, 9, Tahrîm, 2; İbn Mâce, İkame, 202).
[Muvatta, Tahâret 51, (1,39-40).]
[Muvatta, Mevâkît 6, (1, 6-7).]
[Tirmizî, Îman 9, (2624).]
(Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461).
(Bu Hadis'i Ebu Nuays Hıyle'de 6/265, Ahbar'da 2/213 İbn Mesud'dan Taberani rivayet etmişlerdir)
(ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, 1 / 503)
(ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, 1 / 503)
(Tövbe,5)
(ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, 1 / 504)
[Müslim, Îman 134, (82); Ebû Dâvud, Sünnet 15, (4678); Tirmizî, Îman 9, (2622). Metin Müslim'in metnidir.]
[Tirmizî, Îman 9, (2622); Ebû Dâvud, Sünnet 15, (4678); İbnu Mâce, Salât 77, (1078).]
[Tirmizî, Îman 9, (2623); Nesâî, Salât 8, (1, 231, 232); İbnu Mâce, Salât 77, (1079).]
(ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, 1 / 505)
(Müslim)
(Zehebî, Kitâbu'I-Kebâir 18 vd. )
(Ebû Davûd, Salât,11; İbn Mâce, Salât,10; Nesaî, Mevakît, 53)
(Maun 4-5)
(H. Gönenç, Günümüz meseleleri, 1/67)
(Hayreddin Karaman Günün meseleleri 2/244)
(ömer Nasuhi Bilmen ilmihali 183)
(Tahtavî, 479; M.Zihni, Nimet-i Islâm, 532)
((Tahtavî, 479; M.Zihni, Nimet-i Islâm, 532)
(Ibn Abidin, Dürrü'l-Muhtâr, I/522-23; Fetâvây-i Hindiye, V/319, 348; FetâvâyiBezzâziye, VI/355, 360)