"Peygamber" kelimesi Farsça bir kelime olup, haber getiren anlamındadır. Dilimizdeki anlam, Yüce Allah’ın, emir, yasak ve hükümlerini kullarına bildirip açıklamak üzere, insanlar arasından seçip görevlendirdiği elçi demektir.
Kur’an-ı Kerîmde peygamber kelimesinin yerine Resûl ve Nebî kelimeleri geçmektedir ki, elçi ve haber getiren anlamındadır. Dînî anlamları bakımından Resûl ile Nebî arasında fark vardır.
Resûl, Allah tarafından kendisine kitap gönderilmiş peygamber demektir.
Nebî, Allah tarafından kendisine kitap gönderilmemiş, fakat önceki peygamberlerin şeriatını tebliğ ile mükellef peygamber demektir. Nebîler de Cebrail aracılığı ile Allah’tan vahiy almışlardır.
Peygamberlerin Sıfatları
Peygamberler bütün insanlar için takdir edilmiş olan her türlü iyi ve yüksek vasıflara sahiptirler. Nebîlik ve Resûllük şanına layık olmayan her türlü hallerden ve noksanlıklardan uzak bulunmuşlardır. Bu bakımdan peygamberler şu kemâl sıfatlarıyla vasıflandırılmıştır:
1- İsmet: Peygamberlerin her türlü gizli, açık günahlardan ve bu günahlara delâlet edecek hareketlerden uzak olmalıdır. İsmetin zıddı olan ma’siyet (günahkâr olmak) peygamberler için düşünülemez. Çünkü onlar ilâhî bir eğitimden geçmişlerdir. Eğer onlar günah işleyip de günahsız oluşlarına aykırı harekette bulunmuş olsaydılar, bizim de o yolda hareket etmemiz lâzım gelirdi. Çünkü biz onlara ve onların girdikleri ilâhî emirlere uymakla memuruz. Hâlbuki Yüce Allah kullarına günah işlemeyi, günahkâr olmayı emretmez. Bu bakımdan peygamberlerden asla günah olan söz ve davranışlar çıkmamıştır.
2- Emanet: Peygamberler her bakımdan emin olup, kutsi, ilâhî vazifeleri hususunda ve diğer işlerinde en doğru yolda bulunmalıdır. Emanetin zıddı olan "hıyanet”ten uzaktırlar. Çünkü hain olan bir kimse ilâhî sırların tecelli ettiği Nebîlik vazifesiyle şereflenemez.
3- Sıdk: Peygamberler her hususta yani gerek dinî hükümleri tebliğ ve gerek diğer emirleri haber verme hususunda doğru sözlü olmalıdır. Peygamberlerin yalan söylemeleri men edilmiştir. Çünkü yalan en büyük günah olduğundan "ismet" ve "emanet" sıfatlarıyla bir arada bulunmaz. Eğer, peygamberler yalancı olsalardı, Yüce Allah yalancıları tasdik etmiş olurdu. Hâlbuki yalancıyı tasdik -bir çeşit yalancılık olduğundan- Allah’ın ilâhî şanında tasavvur edilemez.
4- Fetânet: Peygamberlerin fâtın, uyanık görüş ve zekâ kuvvetlerine sahip olmalarıdır. Onlar insanların en akıllısı, en zekîsidirler. Kendilerinde mutedil bir yaratılış, mutedil bir huy ve güzel bir hayat seyri tecelli etmiştir. Onların haklarında gaflet düşünülemez. Eğer en üstün fetânet ve zekâya sahip olmasaydılar ümmetlerine karşı delilleri ortaya koymaya kadir, onları ikna için güzelce mücadeleye muktedir olamazlardı. Böyle bir hal ise risalet ve nübüvvetten kastedilmiş olan gayeye aykırıdır.
5- Tebliğ: Peygamberlerin Allah tarafından bildirilen şeyleri ümmetlerine tamamen tebliğ etmeleridir. Bunun zıddı olan "dînî emirleri gizlemek" peygamberlerde yoktur. Çünkü tebliğine memur oldukları bir hakikati gizleyip değiştirselerdi vazifelerine hıyanet etmiş olurlardı. Hâlbuki hıyanetle vasıflanmış olmaları ilâhî bir eğitimle men edilmiştir.
Peygamberlerin Dereceleri
Bütün peygamberler peygamber olmaları bakımından eşittirler, aralarında fark yoktur. Ancak, kavimleriyle olan mücadeleleri, onların bazılarını diğerlerine üstün kılmıştır. Nitekim Kurban-ı Kerim'de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendilerine hitap ettiği, derecelerle yükselttikleri vardır..." (Bakara / 253)
Aralarında derece farklılıkları, birbirinden üstünlükleri olduğunu Allah'ın beyan ettiği peygamberlerin içinde "Ulu'l - Azm", azim sahibi peygamberler olduğunu yine Yüce Allah, kitabında şöyle açıklıyor:
"Ey Muhammet! Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret..." (Ahkaf /35)
Ulu'l - Azm peygamberler, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Isa ve Muhammed (a.s.)dır.
Kur'an-ı Kerimde şöyle ifade edilmiştir: "Hani biz peygamberlerden söz almıştık; sen (Muhammed (s.a.v.)den, Nuh'tan, İbrahim’den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa’dan da. (Evet) biz onlardan pek sağlam bir söz almıştık." (Ahzab /7)