Haramların salih amellere olumsuz tesirleri

  • Yazar: Bahri Kılıç, Eruslu Cami İmam Hatibi
  • Yeme ve içme, hayatın gayesi değil hakiki gaye olan kulluğa birer vasıtadır. Onun için kişi, önüne gelen ve eline geçen her şeyi değil dinin müsaade ettiği şeyleri yemeli, içmeli ve giymelidir. Zira haram olarak yiyip içilen şeyler, alınan gıdaların ve giyilen elbiseler, insanın maddi vücut yapısında ve teşekkülünde olduğu gibi manevi terakkisinde de çok büyük tesir sahibidir. İmam Gazâlî, "Haramlardan kaçanlara adil; sakınmayanlara fasık, günahkâr ve asi" diyerek meselenin bütün boyutlarıyla değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizer. Çünkü mü'minlerin salih amelleri terk etmeleri ya da işledikleri salih amellerin onları kötülüklerden alıkoymaması, çoğu zaman haram olan bu yiyecek, içecek ve giyeceklerin tesirinden kaynaklanmaktadır. Mü'minlerin salih amelleri terk etmeleri ya da işledikleri salih amellerin onları kötülüklerden alıkoymamasının nedeni yedikleri, içtikleri ve giydiklerinin haram olmasıdır.

    Helal ve Haramların Yetkisi Allah Teâlâ ve Resûlullah aleyhissalatu vesselama Aittir

    Öncelikle şunu iyice bilelim ki helal ve haramları Rabb'imiz belirler. Bu yetki kimse tarafından gasp edilemez. Allah bir şeye haram demişse o haramdır, helal demişse o da helaldir. Kimse aklı-mantığı esas alarak helali haram, haramı da helal yapma hakkını kendinde göremez. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

    قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ

    -De ki: "Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı?"

    وَلاَ تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَذَا حَلاَلٌ وَهَذَاحَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَىاللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ

    -Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak: "Bu helaldir, şu da haramdır." demeyin çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا اَحَلَّ اللَّهُ في كِتَابِهِ فَهُوَ حَلاَلٌ وَمَا حَرَّمَ فَهُوَ حَرَامٌ وَمَا سَكَتَ عَنْهُ فَهُوَ عَفْوٌ فَاقْبِلُوا مِنَ اللَّهِ عَافِيتَهُ فإنَّ اللَّهَ لَمْ يَكُنْ لَيَنْسَى شَيْئاً  ثُمَّ تَلاَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا أخرجهالبزار والحاكموالطبراني

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu: "Helal, Allah Teâlâ hazretlerinin kitabında helal kıldığı şeydir. Haram da Allah Teâlâ hazretlerinin kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükût ettiği şey ise affedilmiştir. Onun affettiklerini kabul edin. Çünkü Allah, hiçbir şeyi unutan olmadı."Peygamber'imiz sonra da şu ayeti okudu: "Senin Rabbin unutkan değildir."

    Helal ve haram tayininde aklın ve mantığın bir yetkisi yoktur.Matüridilere göre akıl, sadece dinin emir ve yasaklarına muhatap olma ehliyetini ispat için muteberdir. Eş'arileregöre ise helal ve haramın,güzellik ve çirkinliğin kaynağı Şeriat'tır. Mesela kişinin bir kadınla zina etmesi ile nikâhlı ilişkide bulunması aynı fiildir. Fakat Şeriat birini yasakladığı için haram, birini de mübah kıldığı için helal vasfını kazanır. Akıl, bunları tayin edemez.

    Yüce Allah Rezzak'tır. Bütün canlıların rızkı ona aittir. Rabb'imiz ezelde bizim için takdir ettiği rızkımızı bulmadan ruhumuzu almayacaktır. Dolayısıyla harama bulaşmanın da hiçbir anlamı yoktur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

    وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَاوَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ

    "Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah'a ait olmasın."

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ أَحَدَكُمْ لَنْ يَمُوتَ حَتَّى يَسْتَكْمِلَ رِزْقَهُ فَلاَ تَسْتَبْطِئُوا الرِّزْقَ وَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ وَأَجْمِلُوا فِى الطَّلَبِ خُذُوا مَا حَلَّ وَدَعُوا مَا حَرُمَ سنن البيهقي

    -Resûlullah aleyhissalâtu vesselam şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Sizden her biriniz rızkını tamamlamadan ölmeyecektir. Rızkınızın geç kalacağını sanmayınız. Allah'a karşı takva sahibi olunuz. Rızık teminini helal yoldan yapınız. Sizin için helal olanı alınız. Allah'ın haram ettiğini de bırakınız."

    Haram da Bir Rızıktır

    Ehlisünnete göre "İster helal olsun isterse haram, insanın yediği şey onun rızkıdır." Haram kazançtan elden edilen şeyler de rızık sayılır. Fakat kişi o rızkını haram yoldan kazandığı için sorumludur.
    Haram olan bir şey, onu kazanan kul için rızık sayılır. Fakat  haram olan rızkı kulun kazanmasına Allah'ın rızası yoktur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

    فَكُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ حَلالاً طَيِّباً وَاشْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ

    -Artık Allah'ın size verdiği rızıktan helal ve temiz olarak yiyin. Allah'ın nimetine şükredin eğer gerçekten O'na ibadet edecekseniz.

    Görüldüğü gibi bu ayette de helal yenilmesi emredilmiş, haram da yasaklanmıştır. 
    Âdemin aleyhisselamın İlk İmtihanı Haram Gıda ile Olmuştur

    Helal ve haram sınırlarını belirleyen Rabb'imiz, Âdem aleyhisselamı yarattıktan sonra ilk imtihanını da daha henüz cennette iken helal ve haram sınırlarını koyarak imtihan etti.

    وَقُلْنَا يَاآدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ

    -Dedik ki: "Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

    Âdem aleyhisselamın ilk imtihanı kendisine helal olmayan bir gıda idi. Öyleyse Müslüman yediğine, içtiğine ve giydiğine çok dikkat edecektir. Müslüman'ın sofrasına, midesine, çarşı ve pazarına helal şeyler dışında bir şey girmemelidir. Çünkü helal rızık, helal kazanç ve temiz beslenme salih amel için çok mühimdir. Haram olan bir rızkın bütün eylemlerimizde olumsuz bir tesiri vardır. Helal yoldan beslenen bir vücut salih amellere yönelirken, haramlardan beslenen bir vücut ise isyan ve tuğyana rağbet eder. Özellikle helal ve haramların birbirine karışıp helal ve haramların aynı tezgâhlarda satıldığı bu zamanda, haramlığı açık olan ya da şüpheli olan şeylere dikkat etmeyerek, İslam'ın ona çizdiği helal-haram ve şüpheli sınırlarını çiğneyerek Müslümanlar, dikkatsizlik ve hassasiyetsizliği yüzünden vücudunun fizyolojik ve biyolojik dengesinin hassasiyetini bozmaktadır.

    Vücudumuzun iç ve dış dengeleri bozulunca nefsin beden üzerinde hâkimiyet ve tahakkümü kaçınılmaz olmaktadır. Nefsin bu tahakkümü insanı iman, ibadet ve ahlaktan uzaklaştırırken her türlü kötülüğe de yaklaştırmaktadır.

    Nefsin hayvani ve behimi arzularının kölesi olan insan; namusun, şerefin, dinin kaydından çıkar. Artık midesine, uçkuruna hizmeti; en mühim bir gaye, en kutsi bir vazife ve yerine getirilmesi gereken zaruri bir hizmet görür. Bu duruma işaret eden birçok hadisler vardır:

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَيَأتِى عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ هِمَّتُهُمْ بُطُونُهُمْ وَ شَرَفُهُمْ مَتَاعُهُمْ وَ قِبْلَتُهُمْ نِسَاءُهُمْ وَ دِينُهُمْ دَارَهِمُهُمْ وَ دَنَانِيرُهُمْ. أُولَئِكَ شَرُّ الْخلْقِ لاَ خَلاَقَ لهُمْ عِنْدَ اللهِ أخرجه الديلمىّ

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselâm şöyle buyurdu: "İnsanlar üzerine bir zaman gelir kidertleri mideleri, malları şerefleri, kadınları kıbleleri, dinarları ve dirhemleri (paraları) dinleri olur. İşte, bu kimseler Allah indinde hiçbir nasibi olmayan mahlukâtın en şerlileridir.

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَيُصِيبُ أُمَّتِي دَاءُ الأُمَمِ، فَقَالُوا : يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَمَا دَاءُ الأُمَمِ؟ قَالَ الأَشَرُ، وَالْبَطَرُ، وَالتَّكَاثُرُ، وَالتَّنَاجُشُ فِي الدُّنْيَا، وَالتَّبَاغُضُ، وَالتَّحَاسُدُ، حَتَّى يَكُونَ الْبَغْيُ أخرجهالحاكم فى المستدرك على الصحيحين

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu: "Yakın bir zamanda Ümmet'ime ümmetlerin hastalığı isabet edecektir. Arsızlık, kibirlilik, şımarıklık, çoklukla övünmek, dünya için kavga etmek ve haset etmek. Nihayetinde haksızlık ve zulüm baş gösterecek."

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَيَكُونُ فِي آخِرِ أُمّتِي أقْوَامٌ يُزَخْرِفُونَ مَساجِدَهُمْ وَيُخْرِبُونَ قُلُوبَهُمْ يَتَّقِى أَحَدُهُمْ عَلَى ثَوْبِهِ مَالاَ يَتَّقِى عَلَى دِينِهِ لاَ يُبَالِي أَحَدُهُمْ إذَا سَلِمَتْ لَهُ دُنْيَاهُ مَا كَانَ مِنْ أَمْرِ دِينِهِ أخرجهالحاكم فى تاريخه

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu: "Ümmet'imin son zamanlarında bir takım topluluklar gelecek. Mescitlerini süsleyecekler, kalplerini ise harap bırakacaklar. Elbiselerini korudukları kadar dinlerini korumayacak, dünyası selamet bulduğu zaman din işlerine aldırış etmeyecekler."

    عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ يَقُولُ إِنَّا لَجُلُوسٌ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْمَسْجِدِ إِذْ طَلَعَ مُصْعَبُ بْنُ عُمَيْرٍ مَا عَلَيْهِ إِلاَّ بُرْدَةٌ لَهُ مَرْقُوعَةٌ بِفَرْوٍ فَلَمَّا رَآهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَكَى لِلَّذِي كَانَ فِيهِ مِنْ النِّعْمَةِ وَالَّذِي هُوَ الْيَوْمَ فِيهِ ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَيْفَ بِكُمْ إِذَا غَدَا أَحَدُكُمْ فِي حُلَّةٍ وَرَاحَ فِي حُلَّةٍ وَوُضِعَتْ بَيْنَ يَدَيْهِ صَحْفَةٌ وَرُفِعَتْ أُخْرَى وَسَتَرْتُمْ بُيُوتَكُمْ كَمَا تُسْتَرُ الْكَعْبَةُ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مِنَّا الْيَوْمَ نَتَفَرَّغُ لِلْعِبَادَةِ وَنُكْفَى الْمُؤْنَةَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لأَنْتُمْ الْيَوْمَ خَيْرٌ مِنْكُمْ يَوْمَئِذٍ سنن الترمذي

    Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte otururken Musab ibnu Umeyr radıyallahu anh geldi. Üzerinde deri parçalarıyla yamanmış eski bir hırka vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu görünce onun Mekke'de bolluk ve rahat içinde yaşadığı günleri hatırlayarak ağladı. Sonra şunu söyledi: 'Gün gelip sizden biri, sabah bir elbise, akşam bir başka elbise giyse ve önüne yemek tabakalarının biri getirilip diğeri kaldırılsa ve evlerinizi de (halılar ve kilimler ile) Kâbe gibi örtseniz o zamanda nasıl olursunuz?' 'O gün biz bugünümüzden çok daha iyi oluruz. Çünkü hayatımızdaki külfet gitmiş olacağından ibadete daha fazla ayırabileceğiz.' dediler. 'Hayır! Bilakis siz, bugün o günden daha iyisinizdir.' buyurdu."

    Bu rivayetlerde Peygamber aleyhisselam, dünyevi bolluğun beraberinde getirdiği rehaveti ve buna bağlı olarak da dinî hassasiyetlerin azalacağına dikkat çekmiştir. Eğer bu bolluk meşru bir kazancın sonucu olsaydı ya da bu bolluk şımarıklığı değil tevazuu getirseydi elbette Peygamber aleyhisselam bu durumları tenkit etmezdi. Nitekim konuyla ilgili diğer bir olayı Amr ibniƇ-As şöyle anlatıyor:

    عَن عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ، يَقُولُ قَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَا عَمْرُو، اُشْدُدْ عَلَيْكَ سِلاَحَكَ وَثِيَابَكَ وَأْتِنِي، فَفَعَلْتُ فَجِئْتُهُ وَهُوَ يَتَوَضَّأُ، فَصَعَّدَ فِيَّ الْبَصَرَ وَصَوَّبَهُ، وَقَالَ يَا عَمْرُو، إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أَبْعَثَكَ وَجْهًا، فَيُسَلِّمَكَ اللَّهُ وَيُغْنِمَكَ، وَأَرْعَبُ لَكَ مِنَ الْمَالِ رَعْبَةً صَالِحَةً، قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِنِّي لَمْ أُسْلِمْ رَغْبَةً فِي الْمَالِ، إِنَّمَا أَسْلَمْتُ رَغْبَةً فِي الْجِهَادِ وَالْكَيْنُونَةِ مَعَكَ. قَالَ: "يَا عَمْرُو، نِعْمَ الْمَالُ الصَّالِحُ لِلرَّجُلِ الصَّالِحِ" مسند أحمد بن حنبل

    Amr ibniƇ-As şöyle dedi: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana (haber) gönderip el­bisemi ve silahımı kuşanmamı, sonra ona gitmemi bana emretti. Ben de emrini yaptım da ona vardım ki abdest alıyordu. Gözünü bana kaldırdı, sonra aşağı indirdi, sonra şöyle buyurdu: 'Ya Amr! Ben seni savaş için askere göndermek istiyorum. Böy­lece Allah sana ganimet ihsan eder. Ben de sana topluca hayırlı mal ve­ririm.' Ben dedim ki: 'Ben mala rağbet ederek Müslüman olmadım. Ben ancak Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber olayım diye İslam'a rağbet ederek Müslüman oldum.' Peygamber aleyhisselam: 'Ey Amr! İyi mal, salih kimse için ne güzeldir.' buyurdu."

    Helal ve temiz olan bir kazanç kötü değildir. Kötü olan o kazancın nasıl elde edildiği ve ne şekilde harcandığıdır. Konuyla ilgili Peygamber aleyhissalatu vesselamdan uyarılar ise şöyledir:

     "Yüce Allah temizdir temiz olanı sever."

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ اللَّهَ طَيِّبٌ لاَ يَقْبَلُ إِلاَّ طَيِّبًا وَإِنَّ اللَّهَ أَمَرَ الْمُؤْمِنِينَ بِمَا أَمَرَ بِهِ الْمُرْسَلِينَ فَقَالَ { يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنْ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّيبِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ }وَقَالَ { يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ } ثُمَّ ذَكَرَ الرَّجُلَ يُطِيلُ السَّفَرَ أَشْعَثَ أَغْبَرَ يَمُدُّ يَدَيْهِ إِلَى السَّمَاءِ يَا رَبِّ يَا رَبِّ وَمَطْعَمُهُ حَرَامٌ وَمَشْرَبُهُ حَرَامٌ وَمَلْبَسُهُ حَرَامٌ وَغُذِيَ بِالْحَرَامِ فَأَنَّى يُسْتَجَابُ لِذَلِكَ صحيح مسلم

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu:"Ey insanlar! Allah Teâlâ hazretleri tayyiptir (temizdir), tayyipten başka bir şey kabul etmez. Allah'ın mü'minlere emrettiği şeyler, Peygamber'e emretmiş olduklarının aynısıdır. Nitekim Allah Teâlâ: 'Ey Peygamberler, temiz/helal şeylerden yiyin, salih amel işleyin. Çünkü ben yaptıklarınızı hakkıyla bilenim.' buyurmuş; mü'minlere de: 'Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz/helal olanlarından yiyin.' diye emirde bulunmuştur. Sonra seferi uzatıp saçı başı dağınık, toz-toprak içinde kalan ve elini semaya kaldırıp: 'Ey Rabb'im, ey Rabb'im...' diye dua eden bir yolcuyu zikredip: 'Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve haramla beslenmektedir. Peki, böyle bir kimsenin duasına nasıl icabet edilir?' buyurdular."

    Dikkat edilirse Yüce Allah, önce helal yemeyi emretmekte arkasından da salih amelleri işlemeyi emretmektedir. Ayeti kerime, salih amelin kabulünün helal ve temiz yiyeceklerle mümkün olacağını ifade etmektedir. Bu konuda Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurarak bizleri uyarmıştır: "Besleneceğin şeyleri helal ve temiz yap ki duaların kabul olunsun."

    Nitekim Mevdudi yukarıda geçen ayetin tefsirinde şöyle der: "Temiz şeylerden yiyin, emri; teori ve uygulamada dünyadan el-etek çekmeyi reddetmek içindir. 'Temiz şeylerden yiyin.' emrinin 'Salih amellerde bulunun.' emrinden önce gelmesi de yenilen şeyler meşru (temiz) olmadığı sürece salih amellerin anlamsızlığını vurgulamak içindir."

    Aynı ayetin tefsirinde Mahmut Toptaş Hoca da Şifa tefsirinde şöyle der: "Tayyipten maksat temiz, maddi pisliklerden uzak olduğu kada­rıyla manevi pisliklerden de uzak, helal yollardan kazanılmış yiyecek­ler anlamına da gelir. Ayette 'Salih ameller yapınız.' buyrulurken dikkate şayan olan önce yiyecekten, yenilecek şeyin helal ve temiz olmasından bahsede­rek sonra amel söz konusu yapılıyor. Zira amel işleyebilmek için kişinin en azından amel yapabilecek kadar yiyip içmesi gerekir. İbadetin ihlas ve samimiyetiyle beraber kişiye manevi gıdanın temini açısından da yine kişinin helal olanlarla beslenmiş bir vücut ile ibadet etmesi gerekir. Haram ile beslenen bedenle yapılan ibadetler kişiye manevi bir haz ve gıda vermez. Salih amel yapmanın yolu, helal ve temiz yiyeceklerden geçer."

    İmanın dumura uğraması, buna paralel olarak ibadet ve ahlaktaki yozlaşma, terör ve anarşinin zirve yapıp küçüklere sevgi, büyüklere hürmet ve saygının kaybolması ve daha nice sorunlar hep bu durumun neticesidir.

    İbrahim Ethem: "Midelerine girenlerin helal mi, haram mı olduğunu araştıranlar iman bakımından yükselirler. Kazançlarının helalliğini düşünmeden dünyalık peşinde koşanlar ise önce mide fesadına uğrarlar; sonra da huzurları kaçar, manen yükselemez, alçalırlar. Ne ibadetlerinin ne de yaptıkları iyiliklerin zevkine varabilirler." demiştir.

    Bir gün Ebu Bekir radıyallahu anh âdeti olmasına rağmen sormayı unutarak kölesinin getirdiği bir sütten içti ve hemen kölesine dönerek: "Bunu nereden aldın?" diye sordu. Köle: "Kehanette bulundum, yani gaipten bazı haberler verdim de ücret olarak bu sütü aldım." dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir radıyallahu anh içtiği sütü midesinden çıkarmak için boğazına parmak saldı ve boğulacak şekilde istifra ederek sütü çıkarmaya çalıştı, sonra da: "Allah'ım, midemde kalıp damarlanma karışan kısmından sana sığınırım." demiştir. Süfyan-ı Sevrî de ne güzel söylemiştir: "Kişinin dindarlığı ekmeğinin helalliği nispetindedir."

    Müslümanlar olarak "helal" kavramı üzerinde çok düşünmek zorundayız. Daha ilk inen surelerde yüce Rabb'imizin, Peygamber aleyhisselamın şahsında bize helal ve temiz giyinmeyi emretmesi meselenin ne kadar hayatiyet arz ettiğini gösterir:

    يَا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ قُمْ فَاَنْذِرْ وَرَبَّكَ فَكَبِّرْوَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ

    "Ey örtüsüne bürünen, kalk ve (insanları) uyar. Rabb'ini yücelt. Elbiseni temizle"

    Tasavvuf büyüklerinden Sehl b. Abdullah Tüsteri şöyle der: "Haram lokma yiyenin azaları isyan eder. Helal lokma yiyenin azaları da kendisine itaat eder ve hayırlı işleri yapmaya muvaffak olur."

    Yediği, içtiği ve giydiği haram olan kişi, yaşayan bir ölüden farksızdır. Haram, afyon gibi insanı gaflete sürükler; Allah'a itaatten uzak bırakır. Bazen haram bir lokma ile kalp öyle bir değişir ve başkalaşır ki bir daha da eski hâlini alamaz.

    Halk arasında "helal süt emmiş" sözü de bu manadadır. İmam Gazâlî şöyle der: "Çocuğun şirret olmasının kaynağı haram yemektir. Haram yiyip içen bir kadının sütüyle beslenen çocuk, ileride habis şeylere ve çirkin işlere meyleder. Çocuğu, ancak haram yemeyen saliha bir kadının emzirmesi gerekir çünkü haramdan hâsıl olan sütün bereketi olmayacağı ve ondan emzirdiği veya haram yedirdiği zaman çocuğun tabiatının o haramla münasebeti bulunan kötü şeylere yöneleceği aşikârdır."

    Ehlullah'tan biri de: "Ahmak ve gafil kadının sütü zarar verir, gafletle emzirdi isen kustur!" diyerek bu konudaki hassasiyet ölçüsüne işaret eder. Haramla beslenen anne-babadan dünyaya gelecek çocuğun -istisnalar hariç- manevi yapısının bozukluğu kaçınılmazdır. Geldiğimiz noktadan çıkış ancak helallere dikkat etmekle mümkündür. Çünkü kişinin dindarlığı, hayatındaki helaller nispetindedir. Yüce Peygamber şöyle buyurmaktadır:

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لاَ يَبْلُغُ الْعَبْدُ أَنْيَكُونَ مِنَ الْمُتَّقِينَ حَتَّى يَدَعَ مَا لاَ بَأْسَ بِهِ حَذَرًا مِمَّا بِهِبَأْسٌأخرجه الترمذي

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu:"Kul, yapılmasında sakınca olmayanı sakıncalı olana düşer endişesiyle terk etmedikçe muttakilerin derecesine ulaşamaz."

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اِجْعَلُوا بَيْنَكُمْ وَبيْنَ الْحَرَامِ سُتْرَةً مِنَ الْحَلاَلِ مَنْ فَعَلَ ذلِكَ اِسْتَبْرأ لِعِرْضِهِ وَدِينهِ أخرجه ابْنحِبَّانَ

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu:"Haramla aranızda helalden bir sütre (engel) koyun. Kim bunu yaparsa dinini ve iffetini korumuş olur."

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إنَّ الْحَلاَلَ بَيِّنٌ وَإنَّ الْحَرامَ بَيِّنٌ، وَبيْنَهُمَا أُمُورٌ مُشْتَبِهَاتٌ لاَ يَعْلَمُهُنَّ كَثِيرٌ مِنَ النّاسِ، فَمَنِ اتّقىَ الشُّبُهَاتِ اِسْتَبْرَأ لِدِينِهِ وَعِرْضِهِ، وَمَنْ وَقَعَ في الشُّبُهَاتِ وقَعَ في الْحَرَامِ، كَالرَّاعِي يَرْعَى حَوْلَ الْحِمَى، يُوشِكُ أنْ يَقَعَ فيه ألاََ وَإنَّ لِكُلِّ مَلِكٍ حِمَى، وإنَّ حِمَى اللَّهِ مَحَارِمُهُ ألاَ وإنَّ في الْجَسَدِ مُضْغَةً إذَا صَلَحَتْ صَلحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ، وإذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ، ألاَ وهِيَ الْقَلْبُ  أخرجه الخمسة

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu: "Şurası muhakkak ki haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmezler. Her kim bu şüpheli şeylerden kaçınırsa dinini de şerefini de korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere yönelirse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur. Eğer o bozulursa cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir.

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu:"Kim bir elbiseyi on dirheme alır da içinde bir dirhem haram bulunursa elbise adamın sırtında oldukça onun namazını Allah kabul etmez."

    Bir sahabe Peygamber aleyhisselama: "Dua et de duam kabul olsun" der. Peygamber aleyhisselam şöyle der: "Yediğine içtiğine dikkat et, helâl ye iç, o zaman duan kabul olur." Başka bir hadislerinde de: "Bir kimse haram malla hacceder de "Lebbeyk allahümme lebbeyk" derse Allah ona: "Sana lebbeyk de yok, haccın da geri çevrilmiştir." der.

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu: "Haramdan bir lokma yiyenin kırk gün namazı ve sabah duası kabul olmaz. Haramın bitirdiği et, cehenneme layıktır."

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَلَنْ يَدْخُلَ الْجَنَّةَ لَحْمٌ نَبَتَ مِنْ سُحْتٍ، أي من حرام فَالنَّارُ أَوْلَى بِهِ أخرجه الترمذي

    Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu:  "Haramla beslenen hiçbir beden cennete giremez. Cehennem ona daha layıktır."

    Bütün bu rivayetler, haramın ibadetlerimizin kabulünü engellediğini, günahlara karşı direncimizi zayıflattığını ve her şeyden önemlisi de bizi yüce Allah'tan uzaklaştırdığını beyan etmektedir. Bir namazı ele alalım. Kur'an'da namazdan bahsedilirken bakınız Rabb'imiz ne buyuruyor:

    اُتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلاَةَ إِنَّ الصَّلاَةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

    "Kitaptan sana vahyolunanı oku, namaz kıl, muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar. Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah yaptıklarınızı bilir."

    قَالُواْ يَا شُعَيْبُ أَصَلاَتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَن نَفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاء إِنَّكَ لأَنتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ

    -Dediler ki: "Ey Şuayb, senin namazın mı atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi emretmektedir? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşit bir adam)sın."

    Namaz bir aksiyondur. Namaz kişinin bireysel, toplumsal, ekonomik, ahlakî, ailevi tüm hayatını düzene koyma özelliğine sahip olduğu gibi, aynı zamanda o kişinin içinde yaşadığı toplumun yanlışlarını düzeltme eylemine de sevk edici bir ibadettir. Namaz kişiyi malı, evladı, hanımı ve zamanı konusunda dilediği gibi hareket etmemesini sağlar. Namaz kişiyi yalnızca Allah'a teslimiyete götürmeli, insanı tüm kötülüklerden nehy etmelidir. İşte, Şuayb aleyhisselamın namazı böyleydi. Peki, bizim namazımız nasıldır? Bakın bizi kötülükten alıkoymayan bir namazı Resûlullah aleyhissalatu vesselam nasıl tarif ediyor:

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ لَمْ تَنْهَهُ صَلاتُهُ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ، لَمْ يَزْدَدْ مِنَ اللَّهِ إِلا بُعْدًا المعجم الكبير للطبراني

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu:Namazı kendisini hayâsızlık ve kötülüklerden alıkoymayan kimse, bu namazla Allah'tan sadece uzaklığını arttırmış olur.

    عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ إِنَّ فُلاَنًا يُصَلِّي بِاللَّيْلِ فَإِذَا أَصْبَحَ سَرَقَ قَالَ إِنَّهُ سَيَنْهَاهُ مَا يَقُولُ مسند أحمد

    Peygamber aleyhisselama bir adam gelip: "Falanca gece namaz kılıyor fakat gündüz hırsızlık yapıyor." demiş, bunun üzerine Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Söylediği onu (o kötü fiilden) engelleyecektir."

    Fakat ne acıdır ki bu kadar aciliyet kesbeden bir konuda bile yaya kalmaya devam ediyoruz. Haramlar; kanımızı, etimizi, düşüncemizi ve ruhumuzu ifsat ederken hiç aldırış etmiyoruz. Hem de bu konuda Resûlullah aleyhissalatu vesselam tarafından uyarıldığımız hâlde.

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأتِي عَلى النَّاسِ زَمَانٌ لاَ يُبَالِي الْمَرْءُ مَا أَخَذَ مِنْهُ، أمِنَ الْحَلاَلِ، أمْ مِنَ الْحَرَامِ أخرجه البخاري

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu: "Öyle devir gelecek ki insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak!"

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَيَأْتِي عَلَيْكُمْ زَمَانٌ لاَ يَكُونُ فِيهِ شَيْءٌ أَعَزَّ مِنْ ثَلاثٍ دِرْهَمٌ حَلاَلٌ أَوْ أَخٌ يُسْتَأْنَسُ بِهِ أَوْ سُنَّةٌ يُعْمَلُ بِهَا أخرجه الطبراني

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu:  "Üzerinize bir zaman gelir ki onda üç şeyden daha aziz bir şey olmaz: Helal para, ülfet olunacak bir kardeş ve amel edilecek bir Sünnet."

    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لاَ تَزُولُ قَدَمَا عَبْدٍ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَتَّى يُسْأَلَ مَالِهِ مِنْ أَيْنَ اكْتَسَبَهُ وَفِيمَ أَنْفَقَهُ سنن الترمذي

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu:  "Kıyamet gününde şu beş şeyden hesap vermedikçe Âdemoğlunun ayakları Rabb'inin huzurundan ayrılmaz: (Bunlardan biri de şudur:) Malını nasıl kazandı? Malını nereye harcadı?"
    Bu rivayetlere mukabil, bir de helal ve haramlara dikkat edenlerin Peygamber aleyhisselam tarafından müjdelendiği görmekteyiz.

    قال رسول الله صلى الله عليه وسلم ثَلاَثَةٌ يَتَحَدَّثُونَ فِي ظِلِ الْعَرْشِ آمِنِينَ، وَالنّاسُ فِي الْحِسابِ: وَرَجُلٌ لَمْ يَمُدَّ يَدَيْهِ إلَى مَا لاَ يَحِلُّ لَهُ أخرجه الأصبهاني في ترغيبه

    -Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu:  "İnsanlar hesap verirken emniyet içerisinde arşın gölgesinde gölgelenen üç sınıf insandan biri de kendisine helal olmayana elini uzatmayandır."

    -Peygamber aleyhisselam şöyle buyurur:  "En güzel rızk; helale, harama dikkat edilerek kazanılandır."

    Alınan gıdalar, yenen yiyecekler ve giyilen elbiseler helal değilse bu durum, kişilerin salih amellerini olumsuz yönde etkileyecektir. Bu kıyamet haberi kadar kesindir. Bize boyun eğmek ve bu yönde amel etmek düşer. Çünkü "Allah ve Resûl'ü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur."

    (A'raf, 32)

    (Nahl, 116)

    (Bezzar, Hakim ve Tabarani)

    (Meryem,64)

    (Şerh-i Makâsid)

    (Hud, 6)

    (Beyhaki, Sünen)

    (Nureddin es-Sâbûnî, el-Bidaye fî usûli'd-din, çev. Bekir Topaloğlu, Ankara 1992, s. 75)

    (Gazâlî, el-İktısad fi'l-itikad- şamile-1/73)

    (Nahl, 114)

    (Bakara, 35)

    (Deylemi)

    (Hâkim, Müstedrek)

    (Hâkim, Tarih)

    (Tirmizî)

    (A. b. Hanbel, Müsned)

    (Mü'minûn, 51)

    (Bakara 172)

    (Müslim, Tirmizî)

    (Münziri, Et-Terğib vet-Terhib, 2–547)

    (Mü'minûn, 51)

    (Tefhimu'l-Kuran, Mevdudi, Mü'minûn suresi 51. ayetinin tefsiri)

    Şifa Tefsiri, Mahmut Topbaş, Mü'minûn suresi 51. ayetinin tefsiri)

    (Gazâlî, İhya, 2/238–240)

    (Müddessir, 1-4)

    (Gazâlî, İhya, 2- 92)

    (Tirmizî)

    (İbni Hibban)

    (Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesai)

    (İhya: 4/125)

    (Ramûz-el-Ehadis: 418/6)

    (Ramuz el-ehadis: 409/4; Tecrid-i sarih: 4/357; (Riyaz-üs salihın: 1883)

    (Tirmizî)

    (Ankebut,45)

    (Hud,87)

    (Tabarani)

    (Ahmed b. Hanbel, Müsned)

    (Buharî, Nesai)

    (Taberânî, el-Mu'cemu'l-Evsat)

    (Tirmizî)

    (İsbahani, Terğib)

    (Nesai)

    (Ahzab, 36)