- Meşhur İslam büyüklerinden Üveys el-Karani bazen rükû sırasında bütün gece öyle kalırdı. Bazen de secdede kalır bütün geceyi öylece geçirirdi.
- Amir Bin Abdullah (r.a) namaz kılarken ev halkının konuşması şöyle dursun davul sesi olsa haberi olmazdı. Kendisine; namazda neyin farkına varırsın diyen birine şöyle dedi: Evet benim bir gün Allah'ın huzuruna çıkacağımdan cennet yada cehennem birine gideceğimden haberim olur. Ben bunu sormak istemedim.
Bizim sözlerimizin hangisinden haberin olur demek istedim. Diyen o kişiye Namazda sizin söz ve hareketlerinizin farkına varmaktansa vücuduma ok saplanmasını tercih ederim. - Zeynel Abidin (r.a) Hazretleri de Her gün yüzlerce rekat namaz kılarlardı. Teheccüt Namazını seferde olmadığı durumda asla bırakmazlardı. Abdest alırken yüzü sararır, namaz kılmak üzere ayağa kalkınca ayakları titrerdi. Sebebini sorana: Kimin huzuruna durduğumdan haberin yok mu? diye cevap verdi. Bir gün namaz kılarken evinde yangın çıktı. O namaza devam ediyordu. Daha sonra hadiseyi anlatanlara, " Ahiret yangını bana evimin yangınını unutturdu da haberim olmadı " dedi.
Büyük zahitlerden Hâtem-i Esam -kuddise sirruh- Asım Bin Yusuf'u ziyarete gitmişti. Asım ona:
"- Ey Hâtem! Namazını güzel kılar mısın?"diye sordu. Hâtem:
"- Evet buyurdu. Asım nasıl kıldığını sordu. Hâtem -kuddise sirruh- dedi ki:
"- Namaz vakti yaklaştığı zaman, Abdest azalarımı tam yıkayarak güzelce abdest alırım. Sonra gelir namaz kılacağım yere dikilirim. Bütün azalarımın sükunet bulmasını beklerim. Kabe'yi iki kaş arasında, makamı sadrımda, Allah Teala'yı üzerimde kabul ederim. O, kalbimde ne varsa bilmektedir. sonra ayaklarımı sırat üzerinde, cenneti sağımda, cehennemi solumda, ölüm meleğini de arkamda farz ederim. Ve bu namazıma son namazıma son namazımmış gibi niyet ederim. sonra ihsan üzere yani Allah'ı görürcesine bir tekbir alırım. Kıraatimi tefekkürle, rükûu tevazuyla, sücudu tazarru ile yaparım. Bunları tam yapmış olarak otururum. Reca üzere teşehhüd ederim, sünnet üzere selam veririm, sonra bu namazımı ihlasla tamamlarım. sonra havf ve reca (korku ve ümit) arasında yaşarım. Namazımı böyle kılmaya sabırla devam ederim."
Bunları dikkatle dinleyen Asım dedi ki:
"- Ey Hâtem! Sen her zaman namazını böyle mi kılarsın? Hâtem -k.s.- :
"Evet otuz senedir böyle kılarım." dedi. Bu cevabı üzerine Asım ağladı ve dedi ki:
"Ben şimdiye kadar hiçbir namazımı böyle kılmadım." (Ebü'l Leys Semerkandi, Gafletten Kurtuluş, c. 2 s 772)
Ebü'l Cüveyriye (r.a.) anlatıyor:
"Ben, Ebû Hanife'ye tam altı ay hiç ayrılmadan arkadaşlık ettim. Bir gece olsun uzandığını görmedim."
Süfyan-ı Sevri derdi ki: "Ben, Ebû Hanife'den daha fazla ibadete düşkün, kimse görmedim." (İmam-ı Şarani, İslam Büyüklerinin Örnek Ahlakı ve Hikmetli sözler, s. 111)
Cüneyd-i Bağdadi kuddise sirruh, kırk yıl yatsı abdestiyle sabah namazını kıldı. Namazda gece o kadar ayakta dururdu ki ayakları şişerdi.
Veysel Karani Hazretleri kendini bildi bileli ömrü içinde bir gece yatıp uyumamıştır. Bir geceye, "bu gece leyle-i sücud" der, sabaha kadar secde ile geceyi ihya ederdi. Diğer bir geceye de "bu gece leyle-i kıyam" der, sabaha kadar ayakta ibadetle geceyi ihya ederdi. Bir gün:
"Namazda hûşu nedir? " diye soran bir zâta:
"Namaza durduğunda, biri keskin bir kılıçla sırtına vursa, kılıcın ucu göğsünden çıksa, yine hiçbir acı duymamandır." diye cevap vermişti.
Amr İbn-i Zer'in elinde bir hastalık hasıl olmuştu. Tabipler elinin kesilmesi gerektiğini söylediler. O da;
"-Kesin" dedi. Tabipler;
"-Seni iple bağlayıp öyle kesebiliriz." deyince Amr İbn-i Zer:
"-Buna lüzum yok, ben namaza durunca rahatlıkla kesebiliriniz." dedi. Amr İbn-i Zer namaza durunca elini kestiler. O, bunu hissetmedi bile! (İmam-ı Gazali, İlahi Nizam, s. 89)
İbni şirin hazretleri namaza durduğunda sapsarı kesilir bayılacak gibi bir hale girerdi. Diyor ki:
"-Bana, cennete gitmekle iki rekat namaz kılmaktan birini tercih et, deseler, iki rekat namaz kılmayı tercih ederim. Çünkü cennete gitmek benim hoşnut olmam içindir. Namaz ise, Rabbimin hoşnut olması içindir."
Abdullah bin Abbas -radıyallahü anhüma- her gün bin kere secde ederdi. Kendisine çok secde ettiği için "seccâd" denilirdi.
Ömer bin Abdulaziz de, tevazudan kuru yerde namaz kılar ve toprağa secde ederdi.
Kaynak: Osman ERSAN, Gözümün Nûru Namaz, Erkam Yayınları.