Ashab-ı Kiram'ın (Sahabelerin) Namazı

  • Yazar: Osman Ersan, Gözümün Nûru Namaz
  • Fudayl bin İyâz -radıyallahü anh- şöyle anlatır:

    "Ashab-ı Kiram (Allah onlardan razı olsun), sabaha girdikler zaman saçları dağınık, renkleri sararmış bir şekilde bulunurlardı. Geceyi secde edici, rükû edici olarak geçirirlerdi. Bazen uzun müddet kıyamda kalırlar, bazen de uzun müddet secdeye kapanırlardı. Aziz ve Celil olan Allah'ı andıkları zaman, rüzgarlı bir günde ağaç sallanır gibi sallanırlar; gözlerinden, elbiselerini ıslatıncaya ve yerde abdest suyu ölçüsünde eser bırakıncaya kadar yaş boşanırdı. Sabah olunca yüzlerine yağ sürerler, gözlerine sürme çekerler; halk içinde sanki geceyi hep uykuyla geçirmiş gibi çıkarlardı.

    Sahabe-i Kiram, namaza durdukları zaman kendilerini Allah korkusu ve azameti kaplardı. Hazret-i Hasan -radıyallahü anh-, abdest alırken rengi değişirdi. Biri:

    "- Niye böyle oluyorsun?" diye sorunca Hazret-i Hasan -radıyallahü anh-:

    " Azametli, mutlak kudret sahibi, her istediğini derhal yapan bir sultanın huzuruna dikilme zamanı gelmiştir.

    *

    Hz. Ali (r.a)'nin savaşta vücuduna saplanan okun namaz kılarken çıkarılması olayı meşhurdur. Nitekim bir keresinde baldırına bir ok saplanmıştı. Çıkarmak için uğraşılmış da çıkarılamamıştı, çok acı veri veriyordu. Hz. Ali'inin namaza durmasına ve okun bu ara da çıkarılmasına karar verildi. Nafile Namaz kılmaya başlayan Hz.Ali secdeye kapanınca, oku kuvvetle çektiler ve çıkardılar. Namazı bitirince etrafına bakınarak "oku çıkardınız mı?" diye soran Hz. Ali'ye Oradakiler çoktan çıkardık dediler.

    Hazret-i Ebû Bekir -radıyallahü anh- namazını hûşu ve kalp huzuru ile kılardı. Öyle ki namazda duruşları esnasında adeta bir cansız direk gibiydi.

    Mücahit -radıyallahü anh-, Hazret-i Ebû Bekir ve Abdullah bin Zübeyr -radıyallahü anhüma-'nın namaz kılışlarını şöyle anlatıyor:

    "Onlar namaz kılarken, sanki bir direk gibi hareketsiz dururlardı."

    Misver b. Mahreme diyor ki:

    Ömer bin Hattab hançerlendikten sonra yanına geldim. Oradakilere:

    "-Durumu nasıl?" dedim.

    "-Gördüğün gibi." diye cevap verdiler.

    "Namazı hatırlatarak onu uyandırın namazdan daha önemli dahi olsa, başka bir şeyi hatırlatarak onu uyandıramazsınız."dedim.

    "-Ey müminlerin emiri! Namaz vakti geldi."dediler.

    "-Ha! Peki kalkayım."dedi.

    İslam'da namazı terk edenin durumunu düşündü. Yarasından kan aka aka namazını kıldı. (Teberani, Hayatü's sahabe)

    *

    Hz Osman -radıyallahü anh-, bir suikast sonucu hançerle yaralandıktan sonra , sürekli kan kaybetmeye başladı. Ve komaya girdi. Bu durumda dahi namaz vakti geldiği söylenince kendine gelmiş namazını kılmış ve şöyle demişti:

    "-Namazı terk edenin İslam'da yeri yoktur."

    Hz Osman -radıyallahü anh- bütün geceyi uyanık geçirir ve bir rekatta tüm Ku'an'ı kerimi hatmettiği olurdu. Hz. Ali -radıyallahü anh-'ın namaz vakti gelince, vücudu titremeye başlar ve yüzü sararırdı. Sebebini soranlara şöyle derdi:

    "Yerle göğün kaldıramadığı, dağların taşımaktan aciz kaldığı bir emaneti eda etme zamanı gelmiştir. Onu kusursuz olarak yapabilecek miyim, yapamayacak mıyım bilemiyorum.

    Sâbit -radıyallahü anh- diyor ki:

    "Zübeyr oğlu Abdullah namaz kılarken, sanki ayakta dikili bir ağaç gibi dururdu. Kendini namaza öyle verirdi."

    Başka bir Zât şöyle diyor:

    İbn-i Zübeyr secdeyi öyle uzun ve hareketsiz yapardı ki, kuşlar gelir, omzuna konardı. Bazen de öyle rükû ederdi ki, bütün gece rükû ile geçerdi. Bazen de secdeyi uzatır, butün geceyi secde ile geçirirdi.

    İbn-i Zübeyr Hazretleri, yapılan bir saldırıda evde namaz kılıyordu. Atılan şey mescidin kapısına çarptı. Duvardan sıçrayan bir parça da İbn-i Zübeyr -radıyallahü anh- 'ın boğazı ile sakalı arasına çarptı. Buna rağmen o, ne namazını bozdu, ne rükû ve secdesini kısalttı. Bir keresinde namaz kılarken, Haşim isimli oğlu yanında yatıyordu. Tavandan bir yılan atıldı, oğluna sarıldı. Çocuk feryat etmeye başladı. Ev halkı yetiştiler bir gürültü koptu, yılanı öldürdüler. İbn-i Zübeyr namazını sükunetle kılmaya devam etti. Selam verdikten sonra :

    "-Gürültüye benzer bir şey işittim, neydi o?" buyurdu. Hanımı:

    "-Allah sana acısın! Çocuğun ölüyordu. Senin haberin olmadı mı?" dedi.

    Buna karşılık İbn-i Zübeyr Hazretleri şöyle cevap verdi:

    "-Allah hayrını versin! Eğer namazda başka bir şeyle ilgilenseydim, namaz nerede kalırdı?"

    *

    Bir sabah erkenden O büyük îmânlı Sahâbînin zincirlerini çözüp, zindandan çıkardılar. Mekke dışında Ten'im denilen yere götürdüler. Çünkü bütün mel'anetlerini, orada yapmayı âdet edinmişlerdi.

    Bu iki Allah ve Resûlullah dostu ise, heyecanlı değildiler. Yolda karşılaşıp görüşen bu iki Sahâbî kucaklaşarak birbirlerine uğradıkları belâya sabretmelerini tavsiye ettiler.

    Az sonra bir müşrik bağırdı:

    - Ey Hubeyb! Sen bizim babamızı, Hâris bin Âmir'i öldürdün. Bugün onun intikamını senden alacağız. Ölmeden önce bir isteğin var mı?

    Hubeyb bin Adiy gâyet sâkin, şunları söyledi:

    - Yaşatan ve öldüren ve öldükten sonra gene diriltecek olan, yalnız Cenâb-ı Allahtır.. O'na binlerce hamd olsun.

    Darağacında namaz

    Müşrikler hayretle tekrar sordular:

    - Ölmeden önce son bir arzun yok mudur?

    - Beni bırakınız iki rekât namaz kılayım...

    - Kıl orada.

    Elleri ve ayakları çözülen Hz. Hubeyb, hemen namaza durup, büyük bir sükûnet içinde huşû' ile iki rekât namaz kıldı. Cenâbı Hakka son duâlarını yaptı.

    Toplanan müşrikler, kadınlar, çocuklar heyecanla onu seyrediyorlardı. Namazını bitirdikten sonra

    - Vallahi eğer ölümden korkarak namazı uzattığımı zannetmeyecek olsaydınız, namazı uzatırdım ve daha çok kılardım, dedi.

    Böylece idam edilirken iki rekât namazı ilk kılan, âdet ve sünnet olmasına sebep olan Hubeyb bin Adiy'dir. Peygamber efendimiz, onun idam edilirken iki rekât namaz kıldığını işitince bu hareketini yerinde ve uygun bulmuştur.

    Kaynak: Osman ERSAN, Gözümün Nûru Namaz, Erkam Yayınları.